MARKETTE DOMATES SEÇERKEN DÜŞÜNDÜKLERİM
Zincir gıda marketlerinden birinin kalabalık bir semtteki şubesine giriyorum. Niyetim bir kaç çeşit meyve ve sebze almak. Bir kaç naylon poşet alıp mandalinaların bulunduğu kısma geçiyorum. Mandalinalar büyük eğimli bir tabla üzerinde teşhir ediliyor. Tabla üzerinde yaklaşık 30-40 kg mandalina var. Orta yaşlı bir hanım tablanın yanında mandalina seçiyor. Ben de yanına yaklaşıp mandalina seçmeye başlıyorum. Mandalinalar farklı büyüklükte ve farklı renk tonlarındalar. Bazıları yumuşamış, bazılarının üzerinde ise lekeler ve hafif çürümüş kısımlar bulunuyor. Aralarında sert ve henüz olgunlaşmasını tamamlamamış olanlarda var. Kontrol ettiğim en az üç mandalinadan birini poşete koyduğumu fark ediyorum. Yanımdaki hanımda benim gibi dikkatli bir seçim yapıyor. Muhtemelen herkes böyle yapıyor. Bu durumda, bizim beğenmediğimiz mandalinaları kim alacak acaba?
Dometeslerin bulunduğu kısma geçiyorum. Aynı seçimi buradada yapıyorum. Domateslerde farklı renklerde, sertlikte ve büyüklükteler. Domatesleri parmaklarımın arasında biraz sıkarak sertiklerini anlamaya çalışıyorum. Sıktığım zaman domatese zarar verdiğimi biliyorum ama olgunluk durumunu başka türlü anlamak kolay değil. Çoğu sert, beklenen yeme olgunluğuna henüz ulaşmamış, bazıları ise fazla olgun ve artık iyice yumuşamışlar. Marketlerde domateslerin homojen bir olgunlukta olmasını sağlamak çok mu zor?
Yerli muzda durum daha da vahim. Muz salkımları arasında aynı olgunlukta, kabuğu beresiz ve lekesiz olanların sayısı az. Dikkatli bir gözlemle bir salkımdaki beş adet muzun diğerlerinden daha iyi olduğunu belirleyerek koparıp, ayırıyorum. Tabladaki muz kümesinin önemli bir kısmının satın alınmayarak fire olacağı şimdiden belli.
Birer adet kıvırcık salata ve maydanoz alacağım. Üst üste yığılmış kıvırcıklardan üç dört tanesini elden geçirerek yaprakları sararmamış ve daha taze görünen bir tanesini seçiyorum. Yine dört beş maydanoz demetini kontrol ederek en tazesini bulmaya çalışıyorum.
Patetes ve soğan bölümünden geçerken bu ürünlere de bakıyorum. Bir müşteri burada da dikkatli bir şekilde patates seçiyor. Her iki ürün tablasında da irili, ufaklı ve farklı görünüşte soğan ve patatesler var. Diğer meyve ve sebzelere de göz atıyorum. Elma, armut , biber , salkım domates ve salatalıkta durum biraz daha iyi görünüyor. Ama, patlıcan, kabak, nar, ayva, limon dahil hemen hemen tüm meyve ve sebzeler alıcılar tarafından seçilerek alınıyor. Peki, bu seçilmeyenler ne olacak ? Büyük bir kısmının fire olacağı kaçınılmaz. Satıcılar haliyle bunun maliyetini fiyatlarına yansıtıyorlar. Tarlalarda üreticiden kilosu iki liraya alınan bir ürünün marketlerde on liraya satılmasında bu firenin önemli bir rolü olduğu çok aşikar.
Bu konuda, gelişmiş ülkelerde daha farklı bir görüntü var. Burada, marketlerde sebze ve meyvelerin hep aynı olgunlukta , homojen görüntüde olduğunu, çoğunun kapalı ambalajda veya filelerde satıldığını görüyoruz. Müşteriler seçim yapmıyorlar ve haliyle meyve -sebze zincirinin satış noktalarındaki firesi çok daha az.
Ülkemizde meyve ve sebzede topraktan tüketime kadar olan zincir içinde fire oranının %25 civarında olduğu belirtiliyor. Aslında, özenli bir araştırma yapılsa sadece satış noktalarındaki firenin bundan daha fazla olduğu görülebilecektir.
Türkiye’de meyve ve sebzelerin market zincirlerinden daha çok açık pazarlarda tüketicilere ulaştığını biliyoruz. Açık pazarlarda satıcılar meyve ve sebzeleri “ seçmece bunlar seçmece “ veya “ seç, beğen ,al” diye bağırarak satarlar. Meyve ve sebzelerin seçilerek alınacak ve dolayısıyla fire verecek gıdalar olarak kabul edilmesi ve kanıksanması ülkemiz adına üzücü bir durum.
Tarım ve gıdada sürdürülebilirliğin sağlanması tüm ülkeler için hayati bir konu haline geldi. Tarlalarda bin bir emekle yetiştirilen meyve ve sebzelerdeki bu üzücü kayıpların önlenmesi ülkemiz için öncelikli bir sorun olarak ele alınmalı.
Prof. Dr. Nezih Müftügil
Haziran 2023